11 Kasım 2012 Pazar

Yeni Sinsiyet'in İkbal Ezberi (11 Kasım 2012)

Yeni sinsiyet tipolojisi[1] tarafından kurgulanan tüm enstrümanların birer saat gibi tıkır tıkır işlemesine, cehalet alanının genişleyerek devasa bir cehalet ortamına dönüşmesine, işbu havzadaki dipsizlik duygusunun gün be gün artmasına, tüm yanıltıcı salvoların veya retorik arsızlıklarının[2] “mutlak bilgi”ye bağlanmasına, ortamdaki yandaş-paydaş etkileşimlerinin endüstrileşmiş bir menfaat-sömürü çizelgesinde üssel olarak hızlanmasına ve nihayetinde yeni sinsiyet tipolojisinin oligarşik bir yönetsel katmanda(kulede) müstahkem mevki kazanmasına[3], kısacası, bu kör keşmekeşinin tümüne şahit bulunmanın ya da kalmanın biriktirdiği “susku” korkunçluğunu, “susku” gerginliğini ve “susku” öfkesini nasıl anlatabiliriz?

Bugün, yeni sinsiyet oligarşisinin, cehalet ortamından melanet ortamına uzatmayı bir “performans kritiği” olarak gördüğü kötücül yolculuğunda çok önemli bir ara-döneme geçtiğini bilişsel olarak farketmiş bulunuyoruz. Bu ara-dönemi ve kuruluş aşamasındaki havzayı bir “mezalim ortamı” olarak tanımlayabiliriz. Mezalim ortamı, cehalet ortamının yürütücüsü olan yeni sinsiyet tipolojisinin seçkinlik arayışını -ve buluşunu- tamamladığında (yani, yaygın bir tipolojiden, “kendince niteliksel” sınırları olan bir müstahkem mevkiyle örülmüş, kulevari bir oligarşiye dönüştüğünde) geride bıraktığı alandaki -aşağıdaki- yıkıntının genel görünümüdür. Bu yıkıntıyı yürütmek, cehalet ortamını yürütmekten daha zordur: -ki zaten “kule”nin inşasında da bu yönetsel zorluk belirleyici olmuştur.

Yeni sinsiyet oligarşisinin ikbal günlerini ritimleyen ve ritimleyecek olan cehalet ezberinin, “mezalim” ortamına da hâkim kılınması için -aşağıda iş görecek, retorik arsızlığını ve pirusvari kazanımları sürdürecek- yapay (belki de ithal) bir “karşıtlığı” da “işler” hâle getirmesi, birincil adım olarak tasarlanmıştır. “Yapay karşıtlığın” enstrümanları ve işbirliği sistematiği, yeni sinsiyet tipolojisinin kullandıklarının azamileştirilmiş çeşitlemeleridir. Ancak, varılan ve varılacak sonuçlar (pragmalar) yeni sinsiyetin ulaştığı menfi hedeflerden çok da farklı değildir, olamaz. Çünkü yeni sinsiyet buna izin veya icazet vermez. Önünde sonunda, yeni sinsiyet oligarşisinin havzaladığı mezalim ortamı, özel bir “sürdürülebilirlik” projesidir: Menfi gaddarlığın şiraze olduğu bir ticarileştirilmiş gelecek projesi…

Mezalim ortamının en belirgin enstrümanı, bireyler üzerinde yarattığı “panoptik gözetlenme” duygusudur. Bu duygu, “hakikat”in üzerinin örtülmesinin insan evlâdında yarattığı ve özüne ters gelen “baskı” parafazıyla benzerdir. Her türlü “özgürleşme” duygusunun üzerine yeni sinsiyet kulesinin korkutucu gölgesi vurmakta ve henüz doğuş anında -o eşsiz anın kutsallığında- “özgürleşme” duygusu karartılmaktadır. Hakikat ile hakaretin yer değiştirmesi, yalanın “sahi” yerine kullanılması, ışığın karanlığa terkedilmesi, görüşsüzlük, sisleme, cehalet ortalamasına hizmet eden her türlü aldatmaca ve hilebazlık, yandaş-paydaş etkileşimlerindeki haysiyetsizlik, liyakatsizlik ve tözsüzlük  yeni sinsiyetin kendi geleceği için tasarladığı “emniyet müşirleri”dir. Mezalim ortamındaki çelişkin içeriksizlik sürdükçe, yeni sinsiyet oligarşisi, “insandan çok eşyaya benzeyen”lerden oluşan bir “melanet ortamı” yaratmanın “sürdürülebilirliği” için ikbal ezberine ve bu doğrultudaki riyaziyeyi işletmeye devam edecektir.

Mahkûm olduğumuz mezalim ortamının fetbazlarına karşı, insanlığımıza, kalb ve vicdan yolundaki hakikat arayışımıza sahip çıkmaktan başka çaremiz yoktur. Çünkü karakterimizi çevreleyen hak dirayeti (haklılığın inadı) öyle bir gayrettir ki riyaziyesi hâlâ bulunamamıştır. Zaten, ikbal ezberlerinin riyaziyede bir karşılığı da yoktur. Üstelik, coğrafya da tarih de ilim de şiir de bize bunu göstermiştir.
Ve gösterecektir.

Zafer Yalçınpınar
11 Kasım 2012, İstanbul


[1] Bkz: “Yeni Sinsiyet ve Bazı Enstrümanları”, http://zaferyalcinpinar.com/i21.html
[2] Bkz: “Yeni Sinsiyet Tipolojisi’nin ‘Biz’ Söylemi ve Retorik Arsızlığı”, http://zaferyalcinpinar.com/i22.html
[3] Bkz: “Yeni Sinsiyet’in Seçkinlik Arayışı”, http://zaferyalcinpinar.com/i23.html

23 Şubat 2012 Perşembe

Menfi Gaddarlığın Sonu/cu (23 Şubat 2012)

Menfi Gaddarlığın Sonu/cu
(23 Şubat 2012)


Yapı Kredi Yayınları’nın her sene Şubat ayında Kitap-Lık dergisiyle birlikte dağıttığı “Şiir Yıllığı”nı önümüzdeki seneden (2013'ten) itibaren yayımlamayacağını ve “şiir yıllığı işi”nden çekildiğini bildirmesi, 2012 yılı içerisinde “sıkı edebiyat”ın lehine gerçekleşmiş en sevindirici olaydır. YKY’nin bu kararını ŞİİRDEN Dergi’nin 9. sayısında yayımlanan  haber metninden  öğrendim. Nihayetinde, YKY taifesi içerisinde bu kararın alınmasında etkisi olan (masaya yumruğunu vuran) kim/kimler varsa onu/onları gönülden tebrik ediyorum.

Zaten yıllardır gündemde olan şu beylik “Şiir Yıllığı” meselesini neresinden tutarsak tutalım elimizde kalıyordu; dökülüp duruyordu… Şiir yıllığı müessesesini binbir kez, binbir türlü eleştirdik… Biz eleştirdikçe yıllık hazırlayıcıları, kendilerini düzelteceklerine daha da umarsız ve gaddar davranmaya başladılar. Haksızlıklardan “yüksek sesle” bahsettik; bizi dinlemediler,  görmediler, okumadılar, yok saydılar; bizim eleştirilerimize karşı kör-sağır taklidi yaptılar. Ama sonunda şu “şiir yıllığı işi”nden kurtulduk çok şükür… Son 5-6 senedir YKY Şiir Yıllığı’nı hazırlayandan hazırlanış biçimine, yıllık oluşturmak amacıyla incelenen edebiyat ve şiir dergilerinin taranış biçiminden dağıtım-kapsam-içerik yönetimine, yıllıkta yer alan şiirlerden eleştiri yazılarına kadar her şey yanlış ve menfi bir şekilde icra edildi. Son 5-6 senedir, yıllığı hazırlayan mutat zevat son derece hakkaniyetsiz seçimlerle ve keyfilikle tüm şiir dünyasını bunalttı. Güzelliklerin bir bütünü olması gereken “Şiir Yıllığı”, önce bir çirkinliğe sonra da menfaat enstrümanına dönüştü. Yıllığı hazırlayan mutat zevat bazı şairleri ve şiirleri bile isteye, alay edercesine ve keyfi bir biçimde yıllığa almadı; sıkı ve sahici şiiri -büyük ve güçlü bir poetikayı yok saydı- tasfiye etmeye çalıştı. Şiir Yıllığı, okuyucunun gözüne bir iktidar organı, bir statüko cukkalama mecrası ve “şairlik tescil merkezi” gibi göründü; Şiir Yıllığı, maniple ettiği ve genç şairleri “yemleyen” bir enstrümana -hızla- dönüştü. “Şiir Yıllığı” gibi bütünsel/bütünleyici çalışmalarda “hakkaniyet”in şirazesini kaybedip “menfaat”in muhterisliğine -o günaha- boyun eğerseniz, bir oligarşinin “büyük çirkinliği”nden başka bir şeye/yere ulaşamazsınız.

Şairler ve şiirleri imgelemin özgürleşmesinin emektarlarıdır. Buna karşın Şiir Yıllığı’nı hazırlayan oligarşi, “şair”i bir “hizmetkâr” olarak görmeye başlamıştı. Ben, YKY’nin Şiir Yıllığı yayımlamamak yönünde aldığı kararı “imgelemin özgürleşmesi” ile şiirsel alanın genişlemesi için çok önemli ve bir o kadar da sahici bir “devrim-adım” olarak görüyorum. Şiir, bir riya ya da yalan değildir. Şiir, “sahi”nin eşsiz bir parçasıdır. YKY taifesinin bunu fark etmesini, dahası, bu yolda olumlu adımlar atmasını çok hayırlı buluyorum.

Umudum ve beklentim, diğer haksız antoloji ve şiir yıllıklarının kendi fişlerini kendilerinin çekmesi ya da kesmesidir.


Zafer Yalçınpınar
23 Şubat 2012 / İstanbul